1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kırmızı veya ona yakın bir renk almak
1. Nihat, yüzü kızarmış, alçak sesle söylendi.
1. Nihat, yüzü kızarmış, alçak sesle söylendi.
2. Bazı sebze ve meyveler olgunlaşmaya başlamak, olgunlaşmak
1. Meyveler kızarmadan dalı üstünde soldu / Irmak yatağı kumsal, kırlar dikenlik oldu
1. Meyveler kızarmadan dalı üstünde soldu / Irmak yatağı kumsal, kırlar dikenlik oldu
3. Utanç, öfke vb. duyguların etkisiyle, kanın yüze hücumu sonucu yüz kırmızı bir renk almak
4. Yiyecekler tavada kızgın yağ içinde veya ateşte kırmızılaşarak pişmek
1. Sofrada tarhana çorbası, kızarmış tavuk, bulgur pilavı vardı.
1. Sofrada tarhana çorbası, kızarmış tavuk, bulgur pilavı vardı.