92406 kayıt bulundu.
kaybedilmek, kaybetmek, kaybolmak, ağır kayıp, bellek kaybı, bilinç kaybı, hafıza kaybı, irade kaybı, su kaybı
1. isim , isim , isim , isim , Kaybolma, yitme, yitim
2. Kaybedilen şey
1. Yarıştan kazançlı çıkmak için hasmının kayıplarına karşı duyarsız kalmak zorunludur.
1. Yarıştan kazançlı çıkmak için hasmının kayıplarına karşı duyarsız kalmak zorunludur.
3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kaybolmuş olan, yitik, zayi
1. Ben dünyadan bihaber bir çocuğum / Kayıp zıpzıplarımı arıyorum
1. Ben dünyadan bihaber bir çocuğum / Kayıp zıpzıplarımı arıyorum
Lisan : Arapça ġayb
1. ulus, toplum, kuruluş vb. değerli bireylerini yitirmek
1. Bizim yokuş son iki yılda çok kayıp vermişti. Cemal Nadir bu kayıpların en büyüğüydü.
1. Bizim yokuş son iki yılda çok kayıp vermişti. Cemal Nadir bu kayıpların en büyüğüydü.
1. bulunduğu yerden ayrılıp gitmek, gittiği yeri bildirmemek, görünmez olmak
1. Şu yeşil bu mor derken bizim futbol sevgisi gene kayıplara karıştı.
1. Şu yeşil bu mor derken bizim futbol sevgisi gene kayıplara karıştı.
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Kalın kum
2. İnce kum
1. isim , isim , isim , isim , Bir kimseyi kayıran, ona arka çıkan kimse, dayı, iltimasçı, piston, torpil
1. Günahkârlar başkaldırdıkları cemiyetin yol gösterici, kayırıcı ellerine muhtaçtırlar.
1. Günahkârlar başkaldırdıkları cemiyetin yol gösterici, kayırıcı ellerine muhtaçtırlar.
1. -i , -i , -i , -i , Koruyarak başarısını sağlamak, elinden tutmak, himmet etmek
1. Bizi kayıran, arayan yok.
1. Bizi kayıran, arayan yok.
2. Birini, başkalarının veya işin zararı pahasına tutmak
1. Güzelle yüceltirim insanlığı, işim bu / Çirkini, kabayı ve hamı kayıramam ki
1. Güzelle yüceltirim insanlığı, işim bu / Çirkini, kabayı ve hamı kayıramam ki
3. Birine haksız yere kolaylıklar sağlamak, iltimas etmek
kayış balığı, kayış dili, aşırma kayış, eksantrik kayışı, üzengi kayışı, vantilatör kayışı
1. isim , isim , isim , isim , Bağlamak, tutmak veya sıkmak amacıyla kullanılan, dar ve uzun kösele dilimi
1. Şapkası yere düşmüş, yakası yırtılmış, kılıcının kayışı kopmuştu.
1. Şapkası yere düşmüş, yakası yırtılmış, kılıcının kayışı kopmuştu.
2. Kol saatinin bileğe bağlanmasını sağlayan, deriden yapılmış gereç
3. Ustura bilenen cilalı kösele
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Kâğıt balığıgillerden, Kuzey Avrupa denizleriyle Akdeniz'in derinliklerinde yaşayan kemikli bir balık (Regalecus glesne)
1. sert, koparılmayan
1. Kayış gibi et.
1. Kayış gibi et.
2. çok kirli
1. Kayış gibi çamaşır.
1. Kayış gibi çamaşır.
1. isim , isim , isim , isim , Kayış yapan veya satan kimse
2. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Aldatan, hileci
kayısı hoşafı, kayısı kompostosu, kayısı kurusu, kayısı reçeli, kuru kayısı
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Gülgillerden, sıcak veya ılık iklimlerde yetişen, çiçekleri pembemsi beyaz bir ağaç (Prunus armeniaca)
2. bitki bilimi , bitki bilimi , bitki bilimi , bitki bilimi , Bu ağacın açık turuncu renkte, eti sulu, güzel kokulu, tek ve sert çekirdekli tatlı meyvesi
1. Benim kayısılara müşteri çıkmam ihtimalini düşünmüştü.
1. Benim kayısılara müşteri çıkmam ihtimalini düşünmüştü.
3. Beyazı pişmiş, sarısı az pişmiş yumurta
Lisan : Farsça ḳayṣī
1. isim , isim , isim , isim , Kurutulmuş kayısı, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan hoşaf