92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Kanın hücreler arası sıvı maddesi
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Bir tür içi kırmızı portakal
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Kanda bulunan, eksikliğinde pıhtılaşmanın geciktiği veya kanamaların olduğu çekirdeksiz hücre, trombosit
1. her yanı kana bulanmış
1. Öteki arkadaşların kan revan içinde sağa sola fırlatıldıklarını müşahede ettim.
1. Öteki arkadaşların kan revan içinde sağa sola fırlatıldıklarını müşahede ettim.
1. her yanı kana bulanmak
1. Çıplak ayağım kan revan içinde kaldıkça öbürüne bakıp şükredeceğim.
1. Çıplak ayağım kan revan içinde kaldıkça öbürüne bakıp şükredeceğim.
açlık kan şekeri
1. isim , isim , isim , isim , Kanda bulunan şeker
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Kanın çökmesinden sonra üstünde kalan sıvı kısmı
1. isim , isim , mineraloji , mineraloji , isim , isim , mineraloji , mineraloji , Kırmızı veya esmer renkte olan doğal demir oksidinden oluşan, yaralardan akan kanı durdurmak için kullanılan bir mineral, hematit
1. çok terli, yorgun ve perişan bir durumda
1. İşte şimdi de kan ter içinde oturdum masanın başına.
1. İşte şimdi de kan ter içinde oturdum masanın başına.
1. kan ter içinde kalmak
1. Yaptığınız yürüyüş, başka zamanlarda kan tere batmadan yapılacak işlerden değildir.
1. Yaptığınız yürüyüş, başka zamanlarda kan tere batmadan yapılacak işlerden değildir.
1. isim , isim , isim , isim , Kıl, mide enzimleri, idrar vb. maddeden, temiz, taze hayvan kanından normal işlemle elde edilmiş, genellikle koyu, siyaha benzer bir renkte, suda çözünmeyen, kurutulmuş bir ürün
1. isim , isim , isim , isim , Anneyle yeni doğmuş bebeğin kan grupları arasındaki uyumsuzluk nedeniyle kansızlık, sarılık gibi belirtileri olan bir hastalık
2. Kan naklinde alıcıyla vericinin kan grupları arasındaki uyumsuzluk
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Düşünce ayrılığı içinde olma
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Kanda hastalık yapan bakteri, virüs vb.lerin bulunmasından ileri gelen her türlü hastalık, septisemi
1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Geminin çektiği suyu göstermek için baş ve kıç bodoslamaları üzerine konulan işaretler
Lisan : İtalyanca canna
Telaffuz : ka'na
1. kan içinde bırakmak
1. Ondan on beş yıl sonra, Feriye sarayını kana boyayan ve zavallı babacığımın felaketine sebep olan faciayı...
1. Ondan on beş yıl sonra, Feriye sarayını kana boyayan ve zavallı babacığımın felaketine sebep olan faciayı...
2. Onların canı ciğeri taze fidanları kana bulatmak, yaşlı başlı insanlara yakışmaz.
2. Onların canı ciğeri taze fidanları kana bulatmak, yaşlı başlı insanlara yakışmaz.
kıt kanaat
1. isim , isim , isim , isim , Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum
2. Kanma, inanma
1. Sınıfını geçeceğine kanaatim yok.
1. Sınıfını geçeceğine kanaatim yok.
3. Kanış, kanı, inanç, düşünce
1. Biz kanaatlerimizi açık söyleriz.
1. Biz kanaatlerimizi açık söyleriz.
Lisan : Arapça ḳanāʿat
Telaffuz : kana:at
1. yetinmek
1. İlk dirlikçi aza kanaat eden, gözü toprakta olmayan, millet fedaisi bir halk memuru alptır.
1. İlk dirlikçi aza kanaat eden, gözü toprakta olmayan, millet fedaisi bir halk memuru alptır.
1. kanmak, aklı yatmak, inanmak
1. Artık Kâmuran'ın ömrümün en büyük aşkı, geleceğime bir tek hâkim kudret olduğuna kanaat getirdim.
1. Artık Kâmuran'ın ömrümün en büyük aşkı, geleceğime bir tek hâkim kudret olduğuna kanaat getirdim.
Ön Takı : (bir şeye)