92406 kayıt bulundu.
1. -le , -le , -le , -le , Alışverişte veya ayrılma sırasında hakkını birbirine bağışlamak
1. Gözyaşları içinde helalleşmişlerdi kâhyasıyla.
1. Gözyaşları içinde helalleşmişlerdi kâhyasıyla.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Nikâhlı (eş)
1. Merasim böyle bitince nikâhlım, başındaki örtüyü utanarak usulca kaldırdı zira artık helallimdi.
1. Merasim böyle bitince nikâhlım, başındaki örtüyü utanarak usulca kaldırdı zira artık helallimdi.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Nikâhlı eş
2. Helal olan şey
1. birinden hakkını helal etmesini istemek
1. Şimdi büyüklerinin ellerini öp de helallik dile.
1. Şimdi büyüklerinin ellerini öp de helallik dile.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yapılmış bir iyilikten, yardımdan söz edilirken buna pişman olunmadığını anlatmak için söylenen helalühoş olsun cümlesinde geçen bir söz
Lisan : Arapça ḥalāl + Farsça ḫoş
Telaffuz : hela:lühoş, l ince okunur
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Nikâhlı bir ana ve babadan doğmuş kimse
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Doğruluktan ayrılmayan, helal süt emmiş kimse
Lisan : Arapça ḥalāl + Farsça zāde
Telaffuz : helalza:de, l ince okunur
hele hele
1. bağlaç , bağlaç , bağlaç , bağlaç , Özellikle
1. O gün gelsin, neşemiz tazelensin de gör / Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
1. O gün gelsin, neşemiz tazelensin de gör / Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
2. `Sonunda` anlamıyla geciken davranışları bildirmek için kullanılan bir söz
3. Uyarma, korkutma veya söz verme anlatan bir söz
1. Çağır hele arkadaşını, onunla da tanışalım, dedi.
1. Çağır hele arkadaşını, onunla da tanışalım, dedi.
Telaffuz : he'le
1. şaşkınlık veya dikkati çekmek için söylenen bir söz
1. Hele bak, nasıl çalışıyor.
1. Hele bak, nasıl çalışıyor.
1. hele
1. Hele bir tüccar ve komisyoncu ahbapça bir şey söylerse mahkeme kararı kadar hükmü olur.
1. Hele bir tüccar ve komisyoncu ahbapça bir şey söylerse mahkeme kararı kadar hükmü olur.
1. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Karşısındakini söylemeye isteklendirmek için kullanılan bir söz
1. Hele hele söyle! Daha neler olmuş.
1. Hele hele söyle! Daha neler olmuş.
2. Söylenen sözü pekiştirmek için kullanılan bir söz
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Kalp çarpıntısı, çırpıntı
1. Ben de boyuna helecan geçirerek konuşmalarına dikkat ediyorum.
1. Ben de boyuna helecan geçirerek konuşmalarına dikkat ediyorum.
Lisan : Arapça ḫalecān
Telaffuz : heleca:nı
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kalp çarpıntısına tutulmak
1. isim , isim , isim , isim , Grek kültürü, tarihi, dili ve edebiyatı konularında uzman olan kimse
2. Yunan kültürüne olan eğilim
Özel: Evet
Lisan : Fransızca helléniste
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Büyük İskender'den sonraki Yunan sanatı, tarihi, kültürü ile ilgili olan
Lisan : Fransızca hellénistique
1. isim , isim , isim , isim , Grek uygarlığı
2. Grek olmayan ulusların Grek düşüncesinin etkisiyle gerçekleştirdiği uygarlık
Özel: Evet
Lisan : Fransızca hellénisme
1. isim , isim , isim , isim , Kıvrımlı, yılankavi biçim
1. Bir toz kasırgası yerden yelpaze biçimi havalandı, iç içe bir sürü helezonlar çizerek yükseldi.
1. Bir toz kasırgası yerden yelpaze biçimi havalandı, iç içe bir sürü helezonlar çizerek yükseldi.
Lisan : Arapça ḥalezūn
1. sıfat , sıfat , fizik , fizik , sıfat , sıfat , fizik , fizik , Sarmal
1. Muvazenesi bozulmuş bir yıldız gibi helezoni bir sallantı içinde bulunuyordum.
1. Muvazenesi bozulmuş bir yıldız gibi helezoni bir sallantı içinde bulunuyordum.
Lisan : Arapça ḥalezūnī
Telaffuz : helezoni:
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sarmal, kıvrımlı biçime gelmek
1. Aliş'in miğferinden çıkan marpuç yukarıya doğru bir yılan gibi helezonlaşıyordu.
1. Aliş'in miğferinden çıkan marpuç yukarıya doğru bir yılan gibi helezonlaşıyordu.