92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Hatırı sayılan, etkili, saygın
1. Çok hatırlı adammış belki sana yardımı dokunur.
1. Çok hatırlı adammış belki sana yardımı dokunur.
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Saygılı, hatır sayan, hatır kırmayan
Lisan : Arapça ḫāṭir + Farsça -şinās
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Hatırı sayılmayan, etkisiz, saygın olmayan
1. Fakat fakir, gösterişsiz ve hatırsız bir adam olduğu için teşebbüsleri daima neticesiz kalmıştır.
1. Fakat fakir, gösterişsiz ve hatırsız bir adam olduğu için teşebbüsleri daima neticesiz kalmıştır.
1. -i , -i , -i , -i , Kur'an'ın tamamını okumak
2. Herhangi bir kitabı baştan sona kadar tekrar tekrar okumak
1. Kim bilir kaç haftadır yüzlerce sayfayı hatmedip durdu.
1. Kim bilir kaç haftadır yüzlerce sayfayı hatmedip durdu.
3. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Sona erdirmek, bitirmek
Lisan : Arapça ḫatm + Türkçe etmek
Telaffuz : ha'tmetmek
gülhatmi
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Ebegümecigillerden, bazı cinslerinin kök ve çiçekleri hekimlikte kullanılan, çok yıllık otsu bir süs bitkisi, ağaçküpesi (Althaea officinalis)
1. Ey tahta perdenin üzerinden aşan hatmi.
1. Ey tahta perdenin üzerinden aşan hatmi.
Lisan : Arapça ḫaṭmī
1. bağlaç , bağlaç , bağlaç , bağlaç , Bile, hem de
1. Bunlar çok sağlam hatta en sağlam devlet eshamından sayılır.
1. Bunlar çok sağlam hatta en sağlam devlet eshamından sayılır.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (ha'tta:) Üstelik, ayrıca
1. Dördü de buna inanmak istiyor hatta için için inanıyorlardı.
1. Dördü de buna inanmak istiyor hatta için için inanıyorlardı.
Lisan : Arapça ḥattā
Telaffuz : hatta:
1. isim , isim , isim , isim , Çok güzel el yazısı yazan sanatçı
Lisan : Arapça ḫaṭṭāṭ
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Tutulan yol, tutulacak yol, davranış, tutum
Lisan : Arapça ḫaṭṭ + ḥareket
Telaffuz : ha'ttıhareket
hatun kişi, güzelhatun çiçeği
1. isim , isim , isim , isim , Kadın
1. Birdenbire uzun boylu, diri memeli bir hatun askerin önüne çıktı.
1. Birdenbire uzun boylu, diri memeli bir hatun askerin önüne çıktı.
2. Bayan, hanım
1. Emine Hatun.
1. Emine Hatun.
3. Eş, zevce
1. Bizim hatun bir manifatura mağazasında tezgâhtardı.
1. Bizim hatun bir manifatura mağazasında tezgâhtardı.
4. tarih , tarih , tarih , tarih , Yüksek makamdaki kadınlara ve hakan eşlerine verilen unvan
1. Bağdat Hatun.
1. Bağdat Hatun.
Telaffuz : ha:tun
1. isim , isim , isim , isim , Kadın
1. Gelgelelim delikanlı meteliksiz, hatun kişi çok zengin bir adamın karısı.
1. Gelgelelim delikanlı meteliksiz, hatun kişi çok zengin bir adamın karısı.
1. isim , isim , isim , isim , Küçük hatun
2. Zavallı hatun
1. Ben, adlarını bile kedi adına benzeten ve bir süs kedisinden başka bir nesne olmayan bu hatuncuklara acıyarak bakıyordum.
1. Ben, adlarını bile kedi adına benzeten ve bir süs kedisinden başka bir nesne olmayan bu hatuncuklara acıyarak bakıyordum.
1. isim , isim , isim , isim , Kadife, çuha, yün vb.nin yüzeyindeki ince tüy, ülger
1. Koltuk kadifesinin havı dökülmüş, kimi yeri öylesine kirlenmiş ki muşambaya dönüşmüş.
1. Koltuk kadifesinin havı dökülmüş, kimi yeri öylesine kirlenmiş ki muşambaya dönüşmüş.
Lisan : Arapça ḫāv
1. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Köpekleri çağırmak için kullanılan bir seslenme sözü
hava akımı, havaalanı, hava aracı, hava aralığı, hava atışı, hava basıncı, hava bilgisi, hava birliği, hava boşaltma makinesi, hava boşluğu, havacıva, hava cıva, hava çekici, hava değişimi, hava deliği, hava durumu, hava düzenleyicisi, hava gazı, hava gemisi, hava haritası, hava hukuku, hava indirme, hava kanalı, hava kapağı, hava kazması, hava kesesi, hava köprüsü, hava kuvvetleri, hava küre, havalimanı, hava meydanı, hava mili, hava muhalefeti, hava musluğu, hava oyunu, hava parası, hava raporu, hava sahası, hava süzgeci, hava şartları, hava tahmini, hava taşı, hava taşıtı, hava tebdili, hava ulaşımı, hava üssü, hava yastığı, hava yastıklı, hava yolu, hava yuvarı, abuhava, açık hava, ağır hava, basınçlı hava, kapalı hava, kesik hava, kırık hava, kuru hava, limoni hava, soğuk hava deposu, tebdilihava, uzun hava, ağzı havada, başı havada, burnu havada, bar havası, bayram havası, bozum havası, dağ havası, gelin havası, göbek havası, kasap havası, kaşık havası, matem havası, memleket havası, oyun havası, yayla havası, zeybek havası
1. isim , isim , isim , isim , Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı
2. Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü
1. Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu.
1. Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu.
3. Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu
1. Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın.
1. Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın.
4. Gökyüzü
1. Havada bir tek bulut yok.
1. Havada bir tek bulut yok.
5. Çevreyi kuşatan boşluk
1. Tozlar havada uçuşuyordu.
1. Tozlar havada uçuşuyordu.
6. Esinti
1. Bugün hava olursa yelkenli kalkacak.
1. Bugün hava olursa yelkenli kalkacak.
7. Müzik parçalarında tür
1. Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık.
1. Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık.
8. Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi
9. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Sonuçsuz, anlamsız, boş (durum, davranış, söz)
1. Bu sözlerin sonu hava.
1. Bu sözlerin sonu hava.
10. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik
1. Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar.
1. Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar.
11. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tarz, üslup
1. Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır. Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla...
1. Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır. Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla...
12. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans
1. İlk deneme dalış günü gelince, denizcilerde büyük bir coşkunluk, bir tören havası vardı.
1. İlk deneme dalış günü gelince, denizcilerde büyük bir coşkunluk, bir tören havası vardı.
13. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çekicilik
1. Kadın güzel değil ama havası var.
1. Kadın güzel değil ama havası var.
14. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Keyif, âlem
1. Onu kendi havasına bıraksak çalışmaz.
1. Onu kendi havasına bıraksak çalışmaz.
Lisan : Arapça hevā
1. bulutlar dağılmak
1. Kar kalkmış, hava açmış, ayaz gevşemişti.
1. Kar kalkmış, hava açmış, ayaz gevşemişti.
1. isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , Değişik sebeplerle atmosferde havanın yer değiştirmesi