hava akımı, havaalanı, hava aracı, hava aralığı, hava atışı, hava basıncı, hava bilgisi, hava birliği, hava boşaltma makinesi, hava boşluğu, havacıva, hava cıva, hava çekici, hava değişimi, hava deliği, hava durumu, hava düzenleyicisi, hava gazı, hava gemisi, hava haritası, hava hukuku, hava indirme, hava kanalı, hava kapağı, hava kazması, hava kesesi, hava köprüsü, hava kuvvetleri, hava küre, havalimanı, hava meydanı, hava mili, hava muhalefeti, hava musluğu, hava oyunu, hava parası, hava raporu, hava sahası, hava süzgeci, hava şartları, hava tahmini, hava taşı, hava taşıtı, hava tebdili, hava ulaşımı, hava üssü, hava yastığı, hava yastıklı, hava yolu, hava yuvarı, abuhava, açık hava, ağır hava, basınçlı hava, kapalı hava, kesik hava, kırık hava, kuru hava, limoni hava, soğuk hava deposu, tebdilihava, uzun hava, ağzı havada, başı havada, burnu havada, bar havası, bayram havası, bozum havası, dağ havası, gelin havası, göbek havası, kasap havası, kaşık havası, matem havası, memleket havası, oyun havası, yayla havası, zeybek havası
1. isim , isim , isim , isim , Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı
2. Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü
1. Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu.
1. Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu.
3. Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu
1. Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın.
1. Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın.
4. Gökyüzü
1. Havada bir tek bulut yok.
1. Havada bir tek bulut yok.
5. Çevreyi kuşatan boşluk
1. Tozlar havada uçuşuyordu.
1. Tozlar havada uçuşuyordu.
6. Esinti
1. Bugün hava olursa yelkenli kalkacak.
1. Bugün hava olursa yelkenli kalkacak.
7. Müzik parçalarında tür
1. Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık.
1. Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık.
8. Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi
9. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Sonuçsuz, anlamsız, boş (durum, davranış, söz)
1. Bu sözlerin sonu hava.
1. Bu sözlerin sonu hava.
10. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik
1. Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar.
1. Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar.
11. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tarz, üslup
1. Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır. Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla...
1. Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır. Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla...
12. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans
1. İlk deneme dalış günü gelince, denizcilerde büyük bir coşkunluk, bir tören havası vardı.
1. İlk deneme dalış günü gelince, denizcilerde büyük bir coşkunluk, bir tören havası vardı.
13. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çekicilik
1. Kadın güzel değil ama havası var.
1. Kadın güzel değil ama havası var.
14. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Keyif, âlem
1. Onu kendi havasına bıraksak çalışmaz.
1. Onu kendi havasına bıraksak çalışmaz.
Lisan : Arapça hevā