Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
hâli kalmamak
Anlamı:

1. gücü, takati, eski durumu olmamak

Örnek:

1. Ama nasıl kurtulacaktı? Kuvveti bitmiş, kımıldayacak hâli kalmamıştı.

1. Ama nasıl kurtulacaktı? Kuvveti bitmiş, kımıldayacak hâli kalmamıştı.


halı saha
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Futbol oynanmak üzere zemini halı vb. özel bir maddeyle kaplı ve etrafı tel örgüyle çevrili alan


hâli tavrı yerinde
Anlamı:

1. durumu, görünüşü, davranışı düzgün


hâli üzere
Anlamı:

1. olduğu gibi

Örnek:

1. Fakat bir zaman sonra tabiata karşı uğraşmanın nafileliğini anlayarak her şeyi hâli üzere bırakmıştı.

1. Fakat bir zaman sonra tabiata karşı uğraşmanın nafileliğini anlayarak her şeyi hâli üzere bırakmıştı.


hâli vakti yerinde
Anlamı:

1. paraca durumu iyi, zengin

Örnek:

1. Bu adamın hâli vakti yerinde.

1. Bu adamın hâli vakti yerinde.


haliç
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Koy, körfez

2. coğrafya , coğrafya , coğrafya , coğrafya , Gelgit olayının belirgin olduğu yerlerde, bu olaydan doğan akıntıların etki yaptığı kıyılarda akarsu ağızlarının huni biçiminde genişlemiş durumu


Lisan : Arapça ḫalīc

halıcı
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Halı dokuyan veya satan kimse


halıcılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Halı dokuma sanatı veya sanayisi

Örnek:

1. Halıcılık bir Türk sanatıdır.

1. Halıcılık bir Türk sanatıdır.

2. Halıcının yaptığı iş


halife
Anlamı:

1. isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , Hz. Muhammed'in vekili olarak Müslümanların imamlığını ve din koruyuculuğunu yapmakla görevli kimse

2. tarih , tarih , tarih , tarih , Hükümdar

3. tarih , tarih , tarih , tarih , Osmanlı padişahlarının kullandıkları unvanlardan biri

4. Babıali kalemlerinde kâtip

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok iyi yetişmiş, eğitilmiş kimse

Örnek:

1. O, ustalarının postunda oturan bir sanat halifesiydi.

1. O, ustalarının postunda oturan bir sanat halifesiydi.


Lisan : Arapça ḫalīfe

Telaffuz : hali:fe

halifelik
Anlamı:

1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Halife olma durumu

2. Halifenin görevi, hilafet

3. Halife niteliği ve makamı

Örnek:

1. Müslüman Araplar arasında bir Arap halifeliği hükûmeti peşinde olanlar vardı.

1. Müslüman Araplar arasında bir Arap halifeliği hükûmeti peşinde olanlar vardı.

4. Halifenin egemenliği altındaki ülkeler


halıhane
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Halı dokunan yer


Lisan : Türkçe halı + Farsça ḫāne

Telaffuz : halıha:ne

hâlihazır
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Şimdiki durum, bugünkü durum

Örnek:

1. Hâlihazırdaki böcek türlerinin toplamının bir milyondan fazla olduğu varsayılmaktadır.

1. Hâlihazırdaki böcek türlerinin toplamının bir milyondan fazla olduğu varsayılmaktadır.


Lisan : Arapça ḥāl + ḥāżir

Telaffuz : ha:'lihazır

hâlihazırda
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Bugünlerde, son zamanlarda

2. Şimdi, şu anda


Telaffuz : ha:li'hazırda

Halik
Anlamı:

1. isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , Tanrı


Özel: Evet

Lisan : Arapça ḫāliḳ

Telaffuz : ha:lik

halile

İlgili Kelimeler:

karahalile, sarıhalile

Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Doğu Hindistan'da yetişen bir bitki (Terminalia citrina)


Lisan : Farsça helīle

Telaffuz : hali:le

halim

İlgili Kelimeler:

halim selim

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Yumuşak huylu (kimse)


Lisan : Arapça ḥalīm

Telaffuz : hali:m

halim selim
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yumuşak huylu ve doğru (kimse)

Örnek:

1. Halim selim, efendi hâli en hırçın kişilerin bile kendisiyle konuşurken seslerini ılıklaştırmalarını sağlardı.

1. Halim selim, efendi hâli en hırçın kişilerin bile kendisiyle konuşurken seslerini ılıklaştırmalarını sağlardı.


halimlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Halim olma durumu


halimlik selimlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Halim selim olma durumu


hâline bakmamak
Anlamı:

1. kendisinin ne durumda olduğunu düşünmeden gücünü aşan işlere kalkışmak

Örnek:

1. İhtiyar bunak, hâline bakmıyor da neler söylüyor.

1. İhtiyar bunak, hâline bakmıyor da neler söylüyor.


hâline köpekler bile güler
Anlamı:

1. teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , çok kötü bir duruma düşenler için kullanılan bir söz


hâlini almak
Anlamı:

1. herhangi bir duruma gelmek

Örnek:

1. Bu hastalık korkusu onda, hayatı kendine zehreden tehlikeli bir psikoz hâlini almıştı.

1. Bu hastalık korkusu onda, hayatı kendine zehreden tehlikeli bir psikoz hâlini almıştı.


Ön Takı : (...)

halis

İlgili Kelimeler:

halis muhlis, halisüddem

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Katışık olmayan, katışıksız, saf

Örnek:

1. Devşirme değil, cetbecet Türk, özüm gibi halis Sivaslı, aslan gibi kumandan.

1. Devşirme değil, cetbecet Türk, özüm gibi halis Sivaslı, aslan gibi kumandan.


Lisan : Arapça ḫāliṣ

Telaffuz : ha:lis

halis muhlis
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Katışıksız, eksiksiz

Örnek:

1. Çizgili basmadan şalvarı ve çiçekli gömleği, güneş, gök ve ter kokan halis muhlis bir köy çocuğu.

1. Çizgili basmadan şalvarı ve çiçekli gömleği, güneş, gök ve ter kokan halis muhlis bir köy çocuğu.


halisane
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , İçtenlikle

Örnek:

1. Derhâl anladım ki bu işte bana halisane tarafgirlik edecektir.

1. Derhâl anladım ki bu işte bana halisane tarafgirlik edecektir.


Lisan : Arapça ḫāliṣ + Farsça -āne

Telaffuz : ha:lisa:ne