Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
etkisizleştirme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Etkisizleştirmek işi, pasifikasyon


etkisizleştirmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Etkisiz, etki yapamaz duruma getirmek


etkisizlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Etkisiz olma durumu, tesirsizlik


etle tırnak arasına girilmez
Anlamı:

1. `aile anlaşmazlıklarında bir yanı tutmak doğru değildir` anlamında kullanılan bir söz


etle tırnak gibi
Anlamı:

1. birbirlerine candan bağlı, sıkı ilişkili


etlenme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Etlenmek işi


etlenmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Şişmanlamak, semirmek

Örnek:

1. Kısarak boylu, kara kuru Nadir Hanım'ın yerinde şimdi şişman denilecek kadar etlenmiş bir hanım var.

1. Kısarak boylu, kara kuru Nadir Hanım'ın yerinde şimdi şişman denilecek kadar etlenmiş bir hanım var.


etli

İlgili Kelimeler:

etli bitki, etli butlu, etli canlı, etli ekmek, etli meyve, etli pide

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçinde et bulunan

2. Eti çok olan

Örnek:

1. Etli koyun.

1. Etli koyun.

3. Dolgun, kalın

Örnek:

1. Aşağıya sarkan kalın, etli, ıslak dudakları vardı.

1. Aşağıya sarkan kalın, etli, ıslak dudakları vardı.

4. Yenecek kısmı çok olan (meyve)

Örnek:

1. Etli, lezzetli bir zeytin.

1. Etli, lezzetli bir zeytin.


etli bitki
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Kurak ortamda yaşayan ve dokuları içinde bol su depo eden, yaprakları ve sapları kalın bitki


etli butlu
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Oldukça şişman


etli canlı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Dolgun vücutlu, sağlıklı, güçlü

Örnek:

1. İshak Bey'in nazarında etli canlı her kadın hemen hemen birdi, makbuldü.

1. İshak Bey'in nazarında etli canlı her kadın hemen hemen birdi, makbuldü.


etli ekmek
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Etli pide


etli meyve
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Ortası etli ve sulu olan yemiş


etli pide
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Genellikle kıyma ve sebze ile hazırlanan iç malzemesinin ince açılmış hamur üzerine yayılarak fırında pişirilmesi ile yapılan pide


etlik
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Kış için etinden kıyma, kavurma, pastırma ve sucuk yapılan semiz hayvan

2. Buzdolabında et koymak için ayrılmış yer


etlilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Etli olma durumu

Örnek:

1. Vücudumun etliliğinden, göğsümün dolgunluğundan, elbiselerim dar gelirdi.

1. Vücudumun etliliğinden, göğsümün dolgunluğundan, elbiselerim dar gelirdi.


etliye sütlüye karışmamak
Anlamı:

1. toplum içindeki çeşitli hareketlerden uzak durmak, hiçbir şeyle ilgilenmemek, tartışmalı konulardan kaçınmak

Örnek:

1. Etliye sütlüye karışmamak ve hiçbir ideal için hiçbir mücadeleye katılmamak onun mizacıdır.

1. Etliye sütlüye karışmamak ve hiçbir ideal için hiçbir mücadeleye katılmamak onun mizacıdır.


etme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Etmek işi


etme (veya etme yahu)
Anlamı:

1. şaşılacak durumlarda `öyle mi, doğru mu, gerçek mi?` gibi anlamlar bildiren bir söz


etme bulma dünyası
Anlamı:

1. `kötülük eden kötülük bulur` anlamında kullanılan bir söz


etme eyleme
Anlamı:

1. bir davranış karşısında `yapma` anlamında kullanılan bir söz

Örnek:

1. Aman etme, aman etme eyleme, şuradan şuraya tek adım atma, saraydan çıkma!

1. Aman etme, aman etme eyleme, şuradan şuraya tek adım atma, saraydan çıkma!


etmediğini bırakmamak (veya komamak)
Anlamı:

1. elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak


etmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bir işi yapmak

Örnek:

1. Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu.

1. Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu.

2. `İyi, kötü` zarflarıyla birlikte davranmak

Örnek:

1. İyi ettiniz de geldiniz.

1. İyi ettiniz de geldiniz.

3. -i , -i , -i , -i , Bulmak, erişmek

Örnek:

1. Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi.

1. Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi.

4. -i , -i , -den , -den , -i , -i , -den , -den , Birini bir şeyden yoksun bırakmak

5. Eşit değer kazanmak

Örnek:

1. İki iki daha dört eder.

1. İki iki daha dört eder.

6. Herhangi bir değerde olmak

Örnek:

1. Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu.

1. Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu.

7. Kötülükte bulunmak

Örnek:

1. Ah, iki bardak süt sen bana neler ettin?

1. Ah, iki bardak süt sen bana neler ettin?

8. -e , -e , -e , -e , Küçük veya büyük abdestini yapmak

Örnek:

1. Çocuk altına etti.

1. Çocuk altına etti.

9. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Demek, söylemek

Örnek:

1. Emrah eder düştüm dile / Bülbül figan eder güle

1. Emrah eder düştüm dile / Bülbül figan eder güle


etmen
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Birlikte veya ayrı ayrı etkisini gösteren ve belli bir sonuca götüren güçlerden, şartlardan, ögelerden her biri, amil, faktör


etnik
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , toplum bilimi , toplum bilimi , sıfat , sıfat , toplum bilimi , toplum bilimi , Kavimle ilgili, budunsal, kavmî


Lisan : Fransızca ethnique