etmek

fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bir işi yapmak

Örnek:

1. Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu.

1. Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu.

2. `İyi, kötü` zarflarıyla birlikte davranmak

Örnek:

1. İyi ettiniz de geldiniz.

1. İyi ettiniz de geldiniz.

3. -i , -i , -i , -i , Bulmak, erişmek

Örnek:

1. Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi.

1. Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi.

4. -i , -i , -den , -den , -i , -i , -den , -den , Birini bir şeyden yoksun bırakmak

5. Eşit değer kazanmak

Örnek:

1. İki iki daha dört eder.

1. İki iki daha dört eder.

6. Herhangi bir değerde olmak

Örnek:

1. Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu.

1. Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu.

7. Kötülükte bulunmak

Örnek:

1. Ah, iki bardak süt sen bana neler ettin?

1. Ah, iki bardak süt sen bana neler ettin?

8. -e , -e , -e , -e , Küçük veya büyük abdestini yapmak

Örnek:

1. Çocuk altına etti.

1. Çocuk altına etti.

9. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Demek, söylemek

Örnek:

1. Emrah eder düştüm dile / Bülbül figan eder güle

1. Emrah eder düştüm dile / Bülbül figan eder güle