Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
ozonür
Anlamı:

1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Ozonun çift bağlı organik maddelerle meydana getirdiği katılma bileşiği


Lisan : Fransızca ozonure

özrü kabahatinden büyük
Anlamı:

1. bir suç veya kabahat için özür dilerken daha büyük suç işleyen kimseler için söylenen bir söz


özsel
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Öz ile ilgili


özsellik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Özsel olma durumu


özsever
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , ruh bilimi , ruh bilimi , sıfat , sıfat , ruh bilimi , ruh bilimi , Kendi benliğine bağlanan, hayran olan (kimse), narsist


Telaffuz : ö'zsever

özseverlik
Anlamı:

1. isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , Kişinin kendi bedensel ve ruhsal benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, narsistlik, narsisizm


özü sözü bir (olmak)
Anlamı:

1. söylediği söz ile yaptığı iş veya davranışları örtüşen, tutarlı olan

Örnek:

1. Onların özü sözü birdir. Hayatları bizim için örnektir.

1. Onların özü sözü birdir. Hayatları bizim için örnektir.


ozuga
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Tropikal Afrika ve ormanlık alanlarda yetişen ince dokulu bir tür ağaç (Saccoglottis gabonensis)


özümleme

İlgili Kelimeler:

özümleme dokusu

Anlamı:

1. isim , isim , biyoloji , biyoloji , isim , isim , biyoloji , biyoloji , Özümlemek işi, yapım, temessül, temsil, asimilasyon, anabolizma, yadımlama karşıtı

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Edinilmiş bilgileri kendi öz malı durumuna getirme, özümseme


özümleme dokusu
Anlamı:

1. isim , isim , biyoloji , biyoloji , isim , isim , biyoloji , biyoloji , Bitkilerde, havadaki karbondioksidi karbonhidrata çeviren, genellikle yapraklarda bulunan doku


özümlemek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , biyoloji , biyoloji , -i , -i , biyoloji , biyoloji , Canlı varlıklar, dışarıdan aldıkları besinleri, değişikliğe uğratarak yeni bir birleşimle, organizmanın gereksinim duyduğu maddeler durumuna getirmek, temsil etmek

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Edinilmiş olan bilgileri bireyin öz malı durumuna getirmek, özümsemek

Örnek:

1. Toprakları üzerinde gelmiş geçmiş eski insancıl kalıtını özümlemişti.

1. Toprakları üzerinde gelmiş geçmiş eski insancıl kalıtını özümlemişti.


özümlenme
Anlamı:

1. isim , isim , biyoloji , biyoloji , isim , isim , biyoloji , biyoloji , Besini özümlemek işi

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Edinilen bilgilerin bireyin öz malı durumuna gelmesi, özümsenme


özümlenmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Özümleme işine konu olmak, özümsenmek


özümleyebilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Özümleyebilmek işi


özümleyebilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Özümleme ihtimali veya imkânı bulunmak


özümleyiş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Özümleme işi


özümseme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Özümleme


özümsemek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Özümlemek

Örnek:

1. Okuduğum mektupları özümseyip yüzeysel biçimde unutmam gerekiyordu.

1. Okuduğum mektupları özümseyip yüzeysel biçimde unutmam gerekiyordu.


özümsenme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Özümlenme


özümsenmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Özümlenmek


özümsetme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Özümsetmek işi


özümsetmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Özümseme işini yaptırmak


özümseyiş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Özümseme işi


özünlü
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , sıfat , sıfat , felsefe , felsefe , Bir şeyin aslında veya gerçeğinde olan, ilinekle ilgili olmayıp özde bulunan, deruni, zatî, dışınlı karşıtı


özür
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir kusurun hoş görülmesini gerektiren sebep, mazeret

Örnek:

1. Harp tarihi bu saldırı için hiçbir özür bulamayacaktır.

1. Harp tarihi bu saldırı için hiçbir özür bulamayacaktır.

2. Bir kusurun, bir suçun elde olmadan yapıldığını ileri sürme, mazeret

3. Sakatlık, bozukluk, eksiklik veya elverişsizlik

Örnek:

1. Bu evin birtakım özürleri var. Özrüm var, uzun yol yürüyemem.

1. Bu evin birtakım özürleri var. Özrüm var, uzun yol yürüyemem.

4. Kusur, defo


Lisan : Arapça ʿuẕr