92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Gericilik
1. Vilayetin bir yerinde faili yakalanamayan bir irtica vakası çıkar.
1. Vilayetin bir yerinde faili yakalanamayan bir irtica vakası çıkar.
Lisan : Arapça irticāʿ
Telaffuz : irtica:
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Gericilikle ilgili, gerici (davranış, tutum)
Lisan : Arapça irticāʿī
Telaffuz : irtica:i:
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , edebiyat , edebiyat , isim , isim , eskimiş , eskimiş , edebiyat , edebiyat , Doğaç
Lisan : Arapça irticāl
Telaffuz : irtica:li
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Doğaçlama
1. Önünde tek kâğıt olmadan irticalen konuştu.
1. Önünde tek kâğıt olmadan irticalen konuştu.
Lisan : Arapça irticālen
Telaffuz : irtica:len
1. isim , isim , isim , isim , Yükseklik
1. Bir binanın hiçbir tesirle yıkılmasa yalnız irtifası yüzünden çökebileceği niçin hatırına gelmiyor?
1. Bir binanın hiçbir tesirle yıkılmasa yalnız irtifası yüzünden çökebileceği niçin hatırına gelmiyor?
2. coğrafya , coğrafya , coğrafya , coğrafya , Yükselti
Lisan : Arapça irtifāʿ
Telaffuz : irtifa:
irtifak hakkı, kat irtifakı
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Dayanma
Lisan : Arapça irtifāḳ
Telaffuz : irtifa:kı
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Başkasının arsa, yol, bahçe vb. taşınmaz malından belirli bir yolda yararlanma hakkı
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Ölüm
Lisan : Arapça irtiḥāl
Telaffuz : irtiha:li
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Kötü iş yapma, kötülük etme
2. Yiyicilik
3. Yalan söyleme, hile yapma
Lisan : Arapça irtikāb
Telaffuz : irtikâ:bı
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Rüşvet alma, rüşvet yeme
Lisan : Arapça irtişāʾ
Telaffuz : irtişa:
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Resmi çıkma, resmi çizilme
2. matematik , matematik , matematik , matematik , İz düşümü
Lisan : Arapça irtisām
Telaffuz : irtisa:mı
ırz düşmanı, ırz ehli, ırzı kırık
1. isim , isim , isim , isim , Bir kimsenin, başkaları tarafından dokunulmaması ve saygı gösterilmesi gereken iffeti
1. Bekçiye mahalle, ırzını, namusunu, malını, canını tereddütsüz teslim edebilirdi.
1. Bekçiye mahalle, ırzını, namusunu, malını, canını tereddütsüz teslim edebilirdi.
Lisan : Arapça ʿirż
1. isim , isim , isim , isim , Cinsel zevki için her türlü yasa ve töreyi çiğnemekten çekinmeyen kimse
1. Kendimi, halkın ırz düşmanı dediği erkeklere çok üstün buluyorum, beğeniyorum.
1. Kendimi, halkın ırz düşmanı dediği erkeklere çok üstün buluyorum, beğeniyorum.
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Namuslu, iffetli, temiz (kimse)
1. Ailesinin ırz ehli, çalışkan bir kadın ve çocuğun da melek kadar iyi olduğunu anlatıyordu.
1. Ailesinin ırz ehli, çalışkan bir kadın ve çocuğun da melek kadar iyi olduğunu anlatıyordu.
1. sıfat , sıfat , argo , argo , sıfat , sıfat , argo , argo , Namussuz, rezil
1. Müdür denen ırzı kırık attı beni buraya.
1. Müdür denen ırzı kırık attı beni buraya.
1. zor kullanarak bir kimseyi cinsel zevkine alet etmek, tecavüz etmek
2. bekâretini bozmak
1. isim , isim , isim , isim , Dumanın değdiği yerde bıraktığı kara leke
1. Uzandı, is çıkarmaya başlayan fitili kesti.
1. Uzandı, is çıkarmaya başlayan fitili kesti.
2. Yakıtın tam yanmamasından oluşan, dumanla yükselen kömürleşmiş tanecikler
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Sürme (II)
iş adamı, iş akdi, iş alanı, işbaşı, iş bırakımı, iş bıraktırımı, iş bilimi, iş birliği, iş bölümü, iş donu, iş eri, iş gezisi, işgüder, iş gücü, iş güç, iş güçlüğü, iş günü, iş hacmi, iş hanı, iş hayatı, iş kadını, iş kazası, iş kolu, iş merkezi, iş önlüğü, iş saati, iş seyahati, iş sözleşmesi, işveren, iş yeri, işe uygun, işi duman, işi tıkırında, ağır iş, beyaz iş, bulaşık iş, çürük iş, götürü iş, ince iş, kârlı iş, Acem işi, Antep işi, ayak işi, çocuk işi, el işi, erkek işi, ev işi, hamur işi, hesap işi, kalem işi, kavaf işi, mancınık işi, Maraş işi, orak işi, orta işi, sıra işi, şıpın işi, tarak işi, usta işi, dış işleri, diyanet işleri, iç işleri, özlük işleri, su altı işleri, yazı işleri, zat işleri
1. isim , isim , isim , isim , Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma
1. İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir.
1. İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir.
2. Bir değer yaratan emek
3. Birinden istenen hizmet veya birine verilen görev
1. Şimdi Mısır'a memuru olduğum bankanın bir işi için geldim.
1. Şimdi Mısır'a memuru olduğum bankanın bir işi için geldim.
4. Sanayi, ticaret, tarım, maliye vb. alanlara ilişkin ekonomik etkinliklerin bütünü
1. İşler durgun.
1. İşler durgun.
5. Kamu yararına yapılan işler
1. Güvenlik işleri.
1. Güvenlik işleri.
6. Herhangi bir yere düzen verici, günlük yaşayışı sağlayıcı her türlü çalışma
1. Bu evin işi çok.
1. Bu evin işi çok.
7. Geçim sağlamak için herhangi bir alanda yapılan çalışma, meslek
1. Sonunda bir iş buldum.
1. Sonunda bir iş buldum.
8. Ticari anlaşma, alışveriş
9. Herhangi bir maksatla kurulan düzen
1. İşlerini bırakmışlar, dükkânlarını kapamışlar, akın akın şehri terk edip gidiyorlardı.
1. İşlerini bırakmışlar, dükkânlarını kapamışlar, akın akın şehri terk edip gidiyorlardı.
10. Bazı deyimlerde `yarar, çıkar` anlamında kullanılan bir söz
1. O, işini bilir. Bu, benim işime gelmez.
1. O, işini bilir. Bu, benim işime gelmez.
11. Yapılan şey, davranış
1. Yoksullara yardım etmekle çok iyi bir iş yaptım.
1. Yoksullara yardım etmekle çok iyi bir iş yaptım.
12. Nakış, örgü, makrome gibi elde yapılan şey
1. Komşu kadın elindeki işini dizine bırakıp geline döndü.
1. Komşu kadın elindeki işini dizine bırakıp geline döndü.
13. Emek, işçilik, ustalık
1. Bu örtü, işi ağır bir örtüdür.
1. Bu örtü, işi ağır bir örtüdür.
14. İşlem
1. İşimi görmediler.
1. İşimi görmediler.
15. Bir kimseye özgü olan görüş, anlayış
1. Bu, bir zevk işidir.
1. Bu, bir zevk işidir.
16. Yetenek
1. Demek bende daha iş varmış ki ilin öğretmeni seçtiler.
1. Demek bende daha iş varmış ki ilin öğretmeni seçtiler.
17. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sorun, konu, mesele, maslahat
1. Etrafın gülüşmeleri arasında iş anlaşıldı.
1. Etrafın gülüşmeleri arasında iş anlaşıldı.
18. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gizli neden veya maksat
1. Çoktandır köylünün şurada burada yayıp gezeceği ehemmiyetli bir iş, bir keramet gösterememişti.
1. Çoktandır köylünün şurada burada yayıp gezeceği ehemmiyetli bir iş, bir keramet gösterememişti.
19. fizik , fizik , fizik , fizik , Bir kuvvetin uygulanma noktasını hareket ettirirken harcadığı güç
1. Erg, jul, kilogrammetre, vatsaat, kilovatsaat iş ve enerji birimleridir.
1. Erg, jul, kilogrammetre, vatsaat, kilovatsaat iş ve enerji birimleridir.
1. işin bitmesi için asıl gayret birine düşmek
1. Aman hemşire hanım... Şimdi iş size kaldı. Siz inat edin. O, sizin ısrarınıza dayanamaz.
1. Aman hemşire hanım... Şimdi iş size kaldı. Siz inat edin. O, sizin ısrarınıza dayanamaz.
1. isim , isim , isim , isim , Kazanç sağlamak amacıyla ticaret veya sanayiye yatırım yapan kişi
1. Bu iş adamı, şimdiye dek tanıdıklarımızdan oldukça farklı, iyi okutulmuş.
1. Bu iş adamı, şimdiye dek tanıdıklarımızdan oldukça farklı, iyi okutulmuş.