92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Etli, salçalı bir Macar yemeği
Lisan : Macarca gulyás
Telaffuz : l ince okunur
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Kırmızı boya elde etmede kullanılan iyi cins bir toprak
2. Bir tavla oyunu
Lisan : Farsça gul + bahār
Telaffuz : gü'lbaha:rı
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Hep bir ağızdan ve makamla yapılan dua veya ant
1. Dışarıya fırlayan bütün davetliler de bu gülbange iştirak ediyorlardı.
1. Dışarıya fırlayan bütün davetliler de bu gülbange iştirak ediyorlardı.
Lisan : Farsça gul + bāng
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Gül çiçeği ve şeker ile yapılan macun kıvamında bir reçel türü
Lisan : Farsça gulbe + şeker
Telaffuz : gülbe'şeker
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Seçki
Lisan : Farsça gul + deste
Telaffuz : gü'ldeste
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Çok gürültü ederek, yüksek ses çıkararak
1. Bir düzlükte askılı vagonlarıyla güldür güldür çalışan bir teleferik istasyonu.
1. Bir düzlükte askılı vagonlarıyla güldür güldür çalışan bir teleferik istasyonu.
1. -i , -i , -i , -i , Güldürme ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Güldürme becerisi bulunmak
1. isim , isim , isim , isim , Güldürmek işi
1. Adam o kadar kederli, o kadar meyustu ki takla atıp ney çalan kambur cüceler bile onu güldürmeyi başaramamıştı.
1. Adam o kadar kederli, o kadar meyustu ki takla atıp ney çalan kambur cüceler bile onu güldürmeyi başaramamıştı.
1. -i , -i , -i , -i , Gülmesine sebep olmak
1. Bu sözler, benzerimi ilk defa olarak kahkahayla güldürdü.
1. Bu sözler, benzerimi ilk defa olarak kahkahayla güldürdü.
1. isim , isim , isim , isim , Güldürme özelliği olan şey
2. tiyatro , tiyatro , tiyatro , tiyatro , İlkel, yalın güldürme ögelerinden yararlanan, bazen inanırlığın sınırını aşan, güldürmeyi amaç edinen sahne eseri, komedi, fars
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gülmeyi sağlayan, gülmeye yol açan, komik
1. Oyun kurallarını hiçe saymak, tiyatro gerçeğini bile bile bozmak da seyirci üzerinde güldürücü bir etki yapar.
1. Oyun kurallarını hiçe saymak, tiyatro gerçeğini bile bile bozmak da seyirci üzerinde güldürücü bir etki yapar.
1. isim , isim , isim , isim , Güldürücü olma durumu
1. Vücut yapısı da onun güldürücülüğünde ayrı bir yardımcı unsurdu.
1. Vücut yapısı da onun güldürücülüğünde ayrı bir yardımcı unsurdu.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Gülerek
2. `Üzüntüsüz bir hayat sürerek, gönül ferahlığı ile (giy, otur, kullan, büyüt vb.)` anlamlarında bir iyi dilek sözü
1. Bu yüzükle bu pırlanta küpe benim sana yadigârım olsun. Güle güle kullan!
1. Bu yüzükle bu pırlanta küpe benim sana yadigârım olsun. Güle güle kullan!
3. Vedalaşma sırasında kalanın söylediği söz, devletle
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Sevinerek, neşe ile
1. Üçümüz de güle oynaya tozlu bir yolda koşmaktayız.
1. Üçümüz de güle oynaya tozlu bir yolda koşmaktayız.
1. -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , Gülme ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Gülme becerisi bulunmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Her zaman gülümseyen, mütebessim
1. Biraz sonra geceki güleç memur, hafif kapalı gözleriyle göründü.
1. Biraz sonra geceki güleç memur, hafif kapalı gözleriyle göründü.