92406 kayıt bulundu.
1. sakinleşmek, rahatlamak
1. Azıcık sükûnet bulduktan sonra odayı terk etmediğime sevindim.
1. Azıcık sükûnet bulduktan sonra odayı terk etmediğime sevindim.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Metin bir biçimde
1. Sükûnetle karşıladım.
1. Sükûnetle karşıladım.
2. Kargaşasız bir biçimde
Telaffuz : sükûne'tle
şükretmek, şükreylemek
1. isim , isim , isim , isim , Tanrı'ya duyulan minneti dile getirme
2. Mutlu bir olay veya durumdan, yapılan bir iyilikten duyulan hoşnutluğu bildirme
1. Hava kapanık geçti ama yağış olmadı şükür Allah'a!
1. Hava kapanık geçti ama yağış olmadı şükür Allah'a!
Lisan : Arapça şukr
sukutuhayal
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Düşme
1. Bu davanın sukutunu talep ederim.
1. Bu davanın sukutunu talep ederim.
Lisan : Arapça suḳūṭ
Telaffuz : suku:tu
hakkısükût, ölüm sükûtu
1. isim , isim , isim , isim , Susma, konuşmama, söz söylememe, sessizlik
1. Şu birkaç dakikalık sükûtumuzda bize en güzel hitabelerinden birini dinletebilirdin.
1. Şu birkaç dakikalık sükûtumuzda bize en güzel hitabelerinden birini dinletebilirdin.
Lisan : Arapça sukūt
Telaffuz : sükû:tu
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Suskun (kimse)
Lisan : Arapça sukūtī
Telaffuz : sükû:ti:
1. sözü edilmesi gereken bir noktayı söylemeden atlamak, bile bile bir konuya değinmemek
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Hayal kırıklığı
1. Fahim Bey böyle birçok heyecanlar geçirdiği hâlde işinin reddolunmasından büyük bir sukutuhayale uğrayarak ümidini kaybetmiyor.
1. Fahim Bey böyle birçok heyecanlar geçirdiği hâlde işinin reddolunmasından büyük bir sukutuhayale uğrayarak ümidini kaybetmiyor.
Lisan : Arapça suḳūṭ + ḫayāl
Telaffuz : suku:tuhaya:li
sulak alan
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Suyu olan, suyu bol (yer)
1. Sulak bir sazlığın başında, önümüze bir kaplumbağa çıkmıştı.
1. Sulak bir sazlığın başında, önümüze bir kaplumbağa çıkmıştı.
2. isim , isim , isim , isim , Kuşlar için su konulan küçük kap
1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , Denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, su kuşlarının barınma yeri olan bataklık, sazlık ve turbalıklar
1. isim , isim , isim , isim , Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : sula'kyurdu
1. isim , isim , isim , isim , Soy, hısım akraba
1. Üç göbek öncesi sülalemizin mezarları Üsküdar'da yani İstanbulluyum.
1. Üç göbek öncesi sülalemizin mezarları Üsküdar'da yani İstanbulluyum.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ev, aile
Lisan : Arapça sulāle
Telaffuz : süla:le, l ince okunur
1. isim , isim , isim , isim , Sulamak işi
2. Arklar veya savaklar yardımı ile su akıtarak herhangi bir toprak bölgesini kuraklıktan kurtarma
1. -i , -i , -i , -i , Toprak, bitki, hayvan vb.ne su vermek
1. Babası çiçekleri suluyor ve öksürüyordu.
1. Babası çiçekleri suluyor ve öksürüyordu.
2. Hayvana su vermek, suvarmak
3. argo , argo , argo , argo , Para ödemek, vermek, harcamak
1. Sabah sabah beş milyon lirayı suladık.
1. Sabah sabah beş milyon lirayı suladık.
1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Sulandırmayı sağlayan madde