yumuşak


İlgili Kelimeler:

yumuşak ağızlı, yumuşak başlı, yumuşak buğday, yumuşak damak, yumuşak iniş, yumuşak karın, yumuşak su, yumuşak ünsüz, yumuşak yüzlü, başı yumuşak, yüzü yumuşak

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dokunulduğunda veya üzerine basıldığında çukurlaşan, eski biçimini kaybeden, katı karşıtı

Örnek:

1. Pamuk yumuşaktır.

1. Pamuk yumuşaktır.

2. Kolaylıkla bükülen, buruşmayan, sert karşıtı

Örnek:

1. Kadife gibi ince ve yumuşak olan bu arakiyeler de çok iyi saklanmıştır.

1. Kadife gibi ince ve yumuşak olan bu arakiyeler de çok iyi saklanmıştır.

3. Dokunulduğunda hoş bir duygu uyandıran

Örnek:

1. Yerde yumuşak kilimler serili geniş odasına bağdaş kurup yerleşiriz.

1. Yerde yumuşak kilimler serili geniş odasına bağdaş kurup yerleşiriz.

4. Kolaylıkla işlenebilen

Örnek:

1. Uzun gagasını yumuşak topraklara sokar, otların kökündeki yaşlığı emerek yaşarmış.

1. Uzun gagasını yumuşak topraklara sokar, otların kökündeki yaşlığı emerek yaşarmış.

5. Kolay çiğnenen, kolay kesilen

Örnek:

1. Yumuşak ekmek.

1. Yumuşak ekmek.

6. Ilıman (iklim), sert karşıtı

Örnek:

1. Yumuşak iklim. Yumuşak hava.

1. Yumuşak iklim. Yumuşak hava.

7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kaba, hırçın, sert olmayan, kolay yola gelen, uysal

8. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Okşayıcı, tatlı, hoş

Örnek:

1. Gözleri yan aralık, kirpiklerinin arasından bana her zamanki yumuşak, tatlı, sonsuz şefkatiyle bakıyor.

1. Gözleri yan aralık, kirpiklerinin arasından bana her zamanki yumuşak, tatlı, sonsuz şefkatiyle bakıyor.

9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sessiz, hafif

Örnek:

1. Onun içinde mutlaka sönüp yanan gizli yumuşak ışıklarla fosforlu bir parıldayış vardır.

1. Onun içinde mutlaka sönüp yanan gizli yumuşak ışıklarla fosforlu bir parıldayış vardır.

10. dil bilgisi , dil bilgisi , dil bilgisi , dil bilgisi , Ciğerlerden gelen havanın ses yolundaki sivrilmiş ve gerilmiş kapalı bir engele çarpmasıyla oluşan (ünsüz), titreşimli, sürekli, ötümlü, tonlu, sedalı