1. -i , -i , -i , -i , Ürküntü vermek
2. Korkutup kaçırmak
1. Avcı, elinde ipi silkeleyerek hafif, sanki balıklarını ürkütmek istemiyormuş gibi yavaş yavaş ağını çekiyordu.
1. Avcı, elinde ipi silkeleyerek hafif, sanki balıklarını ürkütmek istemiyormuş gibi yavaş yavaş ağını çekiyordu.
3. Herhangi bir etkiyle bitkinin gelişmesini engellemek
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Korkutmak
1. Karşılarındaki müthiş manzara onları bir saniye bile ürkütmemiştir.
1. Karşılarındaki müthiş manzara onları bir saniye bile ürkütmemiştir.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kuşkulandırmak
1. Ali Rıza Bey hemen kendini topladı. Münasebetsiz bir şey yaparak arkadaşını ürkütmekte mana yoktu.
1. Ali Rıza Bey hemen kendini topladı. Münasebetsiz bir şey yaparak arkadaşını ürkütmekte mana yoktu.