1. -e , -e , -e , -e , Yola devam etmek üzere, bir yerde kısa bir süre kalmak
1. Karaya uğramak, her denizci gibi cinine gidiyordu.
1. Karaya uğramak, her denizci gibi cinine gidiyordu.
2. Bir yerin yanından, yakınından, içinden geçmek
1. Ona kapıdan şöyle bir uğramak isterdim.
1. Ona kapıdan şöyle bir uğramak isterdim.
3. Fırlayarak çıkmak, hızla çıkmak
1. Zelzele çığlığıyla beraber hepsi evden dışarı uğradılar.
1. Zelzele çığlığıyla beraber hepsi evden dışarı uğradılar.
4. Kötü duruma konu olmak
1. Öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye uğramadıkça harp bir cinayettir.
1. Öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye uğramadıkça harp bir cinayettir.
5. Yaklaşmak
1. Erkek misafir geldiği zaman Despina'dan başka kimse salona, kapının yanına uğramayacaktı.
1. Erkek misafir geldiği zaman Despina'dan başka kimse salona, kapının yanına uğramayacaktı.
6. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Cin, peri çarpmak