1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Dudakları büzerek soluğu bir şey üzerine hızla vermek, üfürmek
1. İki senedir sigaralarının dumanlarını burnuma üflediği yetmemiş gibi şimdi de bana oyun etmeye kalkışıyor.
1. İki senedir sigaralarının dumanlarını burnuma üflediği yetmemiş gibi şimdi de bana oyun etmeye kalkışıyor.
2. -i , -i , -i , -i , Yanmakta olan bir şeyi söndürmek veya canlandırmak için soluk vermek
1. İdris, iskele başında salep güğümünün altındaki eleme kömürlerin küllerini üflüyor.
1. İdris, iskele başında salep güğümünün altındaki eleme kömürlerin küllerini üflüyor.
3. -i , -i , -i , -i , Nefesli çalgıları çalmak
1. Arkadaş çalgısını bir iki defa üfledikten sonra döndü.
1. Arkadaş çalgısını bir iki defa üfledikten sonra döndü.