1. -e , -e , -e , -e , El ve ayaklarıyla tutunarak veya tırnaklarını iliştirerek dik bir yere çıkmak
1. Adam yüze yüze geldi ve bir maymun çevikliğiyle küpeşteye tırmanıp güverteye atıldı.
1. Adam yüze yüze geldi ve bir maymun çevikliğiyle küpeşteye tırmanıp güverteye atıldı.
2. -i , -i , -i , -i , Yokuş, merdiven vb. çıkmak
1. Arabalarımız yavaş yavaş yükselen bir yokuşu tırmanıyordu.
1. Arabalarımız yavaş yavaş yükselen bir yokuşu tırmanıyordu.
3. Bitki, yakınındaki bir nesneye tutunarak yükselmek
1. Hanımeli bizim kata kadar tırmandı. Sarmaşıklar bahçe duvarına tırmanmış.
1. Hanımeli bizim kata kadar tırmandı. Sarmaşıklar bahçe duvarına tırmanmış.
4. Bir şeyin eğimini izleyerek yükselmek
1. Boğazın karşı yakasına tırmanan yolda atı üstünde, tarlasından Urla'ya dönen bir rençperle karşılaştılar.
1. Boğazın karşı yakasına tırmanan yolda atı üstünde, tarlasından Urla'ya dönen bir rençperle karşılaştılar.
5. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Belli bir durum, olay gittikçe güç kazanmak, giderek etkisini artırmak