sıkmak

fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak

Örnek:

1. Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor.

1. Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor.

2. Bir şeyin suyunu, yağını, sıvı kısmını basınçla çıkarıp akıtmak

Örnek:

1. Limon sıkmak. Üzüm sıkmak.

1. Limon sıkmak. Üzüm sıkmak.

3. Dar gelmek

Örnek:

1. Belimi sıktı kemer

1. Belimi sıktı kemer

4. Basınçlı bir araçla fışkırtmak, püskürtmek

Örnek:

1. Yangına su sıkmak.

1. Yangına su sıkmak.

5. Silahla ateş etmek

Örnek:

1. Küçük hanım, tabancayı kalbine sıkmak istemiş.

1. Küçük hanım, tabancayı kalbine sıkmak istemiş.

6. Baskı altına almak, üzmek, bunaltmak, zorlamak

Örnek:

1. Çocuğu çok sıkıyorlar.

1. Çocuğu çok sıkıyorlar.

7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sıkıntı vermek

Örnek:

1. İhtimal inanmayacaksınız. Fakat ben sizi sıkmamak için uzatmayarak anlatacağım.

1. İhtimal inanmayacaksınız. Fakat ben sizi sıkmamak için uzatmayarak anlatacağım.

8. argo , argo , argo , argo , Yalan söylemek