salıvermek, salıverilmek
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Bağımlılığına, tutukluluğuna veya baskı altındaki durumuna son vererek serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek
1. Derhâl kapının zincirini salıvererek kanadı arkasına kadar açtı.
1. Derhâl kapının zincirini salıvererek kanadı arkasına kadar açtı.
2. Yollamak, göndermek
1. Bununla beraber peşine adam salmak gerekir.
1. Bununla beraber peşine adam salmak gerekir.
3. Koymak, katmak
1. Halk ruhunun benliğinizde yeniden uyanıp hararetini gönlünüze saldığını duyarsınız.
1. Halk ruhunun benliğinizde yeniden uyanıp hararetini gönlünüze saldığını duyarsınız.
4. Sürmek
1. Bunun içindir ki dal budak saldı, yemiş vermeye başladı.
1. Bunun içindir ki dal budak saldı, yemiş vermeye başladı.
5. Uğratmak
1. Başını derde salmak.
1. Başını derde salmak.
6. Vergi yüklemek
1. Ona elli bin lira salmışlar.
1. Ona elli bin lira salmışlar.
7. Üzerine yürütmek
1. Tazıyı tavşana salmak.
1. Tazıyı tavşana salmak.
8. -e , -e , -e , -e , Saldırmak
1. Aç kurt, yılana da salar, taşa da, dedi.
1. Aç kurt, yılana da salar, taşa da, dedi.
9. Sarkıtmak
1. Soğutmak için kuyuya su kabı saldı.
1. Soğutmak için kuyuya su kabı saldı.
10. denizcilik , denizcilik , denizcilik , denizcilik , Gemi demir üzerinde dört yana dönmek
11. -i , -i , mecaz , mecaz , -i , -i , mecaz , mecaz , Bakmamak, ilgilenmemek, özen göstermemek