parlamak

fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Güçlü bir ışık çıkarmak, ışık saçmak

Örnek:

1. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak

1. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak

2. Bir ışık kaynağından gelen ışınları yansıtmak

Örnek:

1. Ayna parlıyor.

1. Ayna parlıyor.

3. Tutuşup alev çıkarmak

Örnek:

1. Pof diye gaz parladı ve zaten seyrek olan kirpiklerimi ütüledi.

1. Pof diye gaz parladı ve zaten seyrek olan kirpiklerimi ütüledi.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Mevkisi yükselmek

Örnek:

1. Nüfuzlu akrabasından yardım ve kendi mizaçgirliği sayesinde bir iki senede parlamış, büyük bir hariciye memuru olmuş.

1. Nüfuzlu akrabasından yardım ve kendi mizaçgirliği sayesinde bir iki senede parlamış, büyük bir hariciye memuru olmuş.

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ün, san kazanmak, herkesçe tanınmak

Örnek:

1. Kendini nasıl müdafaa edebilip yâr ve ağyar nazarında parlayacak?

1. Kendini nasıl müdafaa edebilip yâr ve ağyar nazarında parlayacak?

6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birdenbire öfkelenmek

7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ortaya çıkmak

Örnek:

1. Feride'nin yüzünde bir çocuk sevinci parladı.

1. Feride'nin yüzünde bir çocuk sevinci parladı.