dalkurutan, kankurutan, uçkurutan
1. -i , -i , -i , -i , Suyunu ve ıslaklığını giderip kuru duruma getirmek
1. Gözyaşlarını kurut, dedi, bilirsin ki kader değişmez.
1. Gözyaşlarını kurut, dedi, bilirsin ki kader değişmez.
2. Bitki canlılığını yitirmek
1. Tek başına dolaştığın derin, yeşil ormanlarda / Yaprakları kurutacak sonbaharı düşündün mü?
1. Tek başına dolaştığın derin, yeşil ormanlarda / Yaprakları kurutacak sonbaharı düşündün mü?
3. Bazı sebze ve meyvelerin buharlaştırılmasıyla kuru bir durum almasını sağlamak
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Cılız duruma getirmek, zayıflatmak
1. Bu hastalık onu kurutmuş.
1. Bu hastalık onu kurutmuş.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yiyecek ve içecekleri yiyip bitirmek
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Uğursuzluk getirmek, yok etmek
1. Dâhilde bütün millî kuvvetlerimizi dağıttılar, bütün kabiliyetlerimizi kuruttular.
1. Dâhilde bütün millî kuvvetlerimizi dağıttılar, bütün kabiliyetlerimizi kuruttular.