keskin nişancı, gözü keskin
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok kesici, iyi kesen
1. Sonunda keskin bir taşı testere gibi kullanarak ipi incelte incelte kopardı.
1. Sonunda keskin bir taşı testere gibi kullanarak ipi incelte incelte kopardı.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Tiz (ses)
1. Bir kadın sesiydi bu. İnce ve keskin, dikkati hemen kapan ve bırakmayan bir ses.
1. Bir kadın sesiydi bu. İnce ve keskin, dikkati hemen kapan ve bırakmayan bir ses.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kırıcı, incitici
1. En yakın dostlarının bile kusurlarını keskin bir dille yüzlerine vururmuş.
1. En yakın dostlarının bile kusurlarını keskin bir dille yüzlerine vururmuş.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Etkili, sert
1. Masanın başında, güneşten yanmış yüzü, sert ve derin çizgilerle dolu, keskin bakışlı, kıranta bir adam oturuyor.
1. Masanın başında, güneşten yanmış yüzü, sert ve derin çizgilerle dolu, keskin bakışlı, kıranta bir adam oturuyor.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kıvrak
1. Bu çeneyle atbaşı giden keskin bir zekâsı var.
1. Bu çeneyle atbaşı giden keskin bir zekâsı var.
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Hassas
7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Dikkatli
8. argo , argo , argo , argo , Zampara