kaynaşmak

fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Ayrılmayacak bir biçimde birleşmek

Örnek:

1. Çakılla çimento kaynaşır.

1. Çakılla çimento kaynaşır.

2. Çok kalabalık ve hareketli olmak, hareket etmek

Örnek:

1. Kumun üstünde bir sürü kadın erkek, oğlan kız kaynaşıyor.

1. Kumun üstünde bir sürü kadın erkek, oğlan kız kaynaşıyor.

3. Birbirine iyice uymak

Örnek:

1. Bu iki renk iyi kaynaşmış.

1. Bu iki renk iyi kaynaşmış.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Uyuşmak, yakın ilişki kurmak, derinleştirmek, iyi anlaşmak

Örnek:

1. Ceylanlarla kaynaşan çocuk, onların seslerini tıpkı onlar gibi çıkarmayı öğrenmişti.

1. Ceylanlarla kaynaşan çocuk, onların seslerini tıpkı onlar gibi çıkarmayı öğrenmişti.

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Huzursuzluk çıkmak

6. kimya , kimya , kimya , kimya , Birleşmek