1. nişan alınan yere değmek, rastlamak
1. Kurşun hedefe isabet etti.
1. Kurşun hedefe isabet etti.
2. çıkmak
1. Piyangodan yüz bin lira isabet etti.
1. Piyangodan yüz bin lira isabet etti.
3. yerinde iş görmüş olmak
1. O hâlde yalnız çıkmış olduğuma çok isabet etmiştim.
1. O hâlde yalnız çıkmış olduğuma çok isabet etmiştim.
4. belli bir yerde bulunmak, yer almak
1. Adliyenin arka taraflarına isabet eden, şehrin gürültüsünü duymayan, sağır, mahfuz bir odasında idik.
1. Adliyenin arka taraflarına isabet eden, şehrin gürültüsünü duymayan, sağır, mahfuz bir odasında idik.