hassas

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Duyum ve duyguları algılayan

Örnek:

1. Halıda kaybolan ayak seslerini evvela Peregrini'nin hassas kulakları sezdi.

1. Halıda kaybolan ayak seslerini evvela Peregrini'nin hassas kulakları sezdi.

2. Duyarlı

Örnek:

1. İri yarı bir adam olmakla beraber pek hassastı.

1. İri yarı bir adam olmakla beraber pek hassastı.

3. Çabuk etkilenen

Örnek:

1. Düşmanın en hassas ve mühim noktası orası idi.

1. Düşmanın en hassas ve mühim noktası orası idi.

4. En küçük değerleri, incelikleri dahi algılayabilen

Örnek:

1. Bu laboratuvarda hassas ölçümler yapılıyor.

1. Bu laboratuvarda hassas ölçümler yapılıyor.

5. Yapımı ve bakımı özen isteyen, aksamadan çok doğru çalışan, kesin ölçüler gerektiren işlerde kullanılan (alet)

Örnek:

1. Hassas terazi.

1. Hassas terazi.


Lisan : Arapça ḥassās