1. -i , -i , -i , -i , Ateşi kuvvetlendirmek, alevlendirmek
1. Şerefimize sobaya bir iki odunla bir kucak çalı atıp harlattılar.
1. Şerefimize sobaya bir iki odunla bir kucak çalı atıp harlattılar.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Coşkunluk vermek, canlandırmak
1. Millî Mücadele'de aç ve çıplak insanlarımızın yüreğinde alevler harlatmak için tek bir kıvılcım yetmişti.
1. Millî Mücadele'de aç ve çıplak insanlarımızın yüreğinde alevler harlatmak için tek bir kıvılcım yetmişti.