hacet kapısı, hacet penceresi, hacet tepesi, hacet yeri, defihacet
1. isim , isim , isim , isim , Herhangi bir şey için gerekli olma, ihtiyaç, gereklilik, lüzum
1. Bu kadar külfete hacet yok.
1. Bu kadar külfete hacet yok.
2. Tanrı'dan yerine getirilmesi beklenen dilek
1. Bu devri yüz defa yapabildiniz mi mutlaka her hacetiniz de yerine gelir.
1. Bu devri yüz defa yapabildiniz mi mutlaka her hacetiniz de yerine gelir.
3. İhtiyaç duyulan şey, gerekli şey
1. Zile basacaktı, hacet kalmadı.
1. Zile basacaktı, hacet kalmadı.
4. İdrar veya dışkı
Lisan : Arapça ḥācet
Telaffuz : ha:cet