1. -i , -i , -i , -i , Toprak, kül gibi toz durumunda bulunan şeyleri hafifçe kazıp karıştırmak
1. Eşeledik külleri, kıvılcımlar parladı.
1. Eşeledik külleri, kıvılcımlar parladı.
2. Dağıtıp karıştırmak
1. Canan'ın odasında, ayaklarıyla yorganı eşeleyip karyolayı sarsarak hıçkırırken buldu.
1. Canan'ın odasında, ayaklarıyla yorganı eşeleyip karyolayı sarsarak hıçkırırken buldu.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir işin, sorunun aslını anlamaya çalışmak, kurcalamak
1. Bunu burada eşeleyip kimseyi üzmek istemeyiz.
1. Bunu burada eşeleyip kimseyi üzmek istemeyiz.