dar açı, dar aralık, darboğaz, dar boğaz, dar darına, dar gelirli, dar görüşlü, dar hat, dar kafalı, dar paça, dar ünlü, dar vakit, dar zaman, dara dar, darı darına, gönlü dar, havsalası dar, içi dar, ufku dar, yüreği dar
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı
1. Bütün gece eski kentin dar sokaklarında dolaştım.
1. Bütün gece eski kentin dar sokaklarında dolaştım.
2. Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz, mikro
1. Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu.
1. Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu.
3. Az, elverişsiz, sınırlı
1. Dar ve alıştığımız çerçeve içinden çıkmak bizi şaşırtacağı için onu istemeyiz.
1. Dar ve alıştığımız çerçeve içinden çıkmak bizi şaşırtacağı için onu istemeyiz.
4. Sıkıntılı
1. Dar bir gün gelmiş, birinden üç beş kuruş almışım, bundan ne çıkar?
1. Dar bir gün gelmiş, birinden üç beş kuruş almışım, bundan ne çıkar?
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yetersiz
1. Bazıları mefkûrenin enginliğini ve azametini tamamıyla kavrayamayacak derecede dardırlar.
1. Bazıları mefkûrenin enginliğini ve azametini tamamıyla kavrayamayacak derecede dardırlar.
6. zarf , zarf , zarf , zarf , Güçlükle, ucu ucuna, ancak
1. En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile akşam altı postasına dar yetiştiler.
1. En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile akşam altı postasına dar yetiştiler.