1. -i , -i , -i , -i , Çatlak duruma getirmek
1. Elindeki ustura ile çatlatacağı bu canlı yemişe baktı.
1. Elindeki ustura ile çatlatacağı bu canlı yemişe baktı.
2. Çatlamasına yol açmak
1. Duvarları, tavanı çatlatacak kadar şiddetli olan ve birdenbire kulağa saldıran bu ses dalgası kimsenin kulağını incitmedi.
1. Duvarları, tavanı çatlatacak kadar şiddetli olan ve birdenbire kulağa saldıran bu ses dalgası kimsenin kulağını incitmedi.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sabrını taşırmak
1. O dibek kafalı Sülükoğlu'nu hasedinden çatlatacağız.
1. O dibek kafalı Sülükoğlu'nu hasedinden çatlatacağız.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Aklını kaçırmak