1. -i , -i , -i , -i , Büyük duruma getirmek, genişletmek
1. Onun hicvi, yalnızca görüntüleri büyüten bir büyüteç değil.
1. Onun hicvi, yalnızca görüntüleri büyüten bir büyüteç değil.
2. Yetiştirmek, bakmak
1. Beni doğuran, emziren, büyüten anacığımı bunlara değiştim.
1. Beni doğuran, emziren, büyüten anacığımı bunlara değiştim.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Abartmak, mübalağa etmek
1. Bir ara yine işi büyüttüğüne, hayale kapıldığına hükmetti.
1. Bir ara yine işi büyüttüğüne, hayale kapıldığına hükmetti.