1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Üzerinde buğu bulunan, buğulanmış
1. Güneş sanki buğulu bir tülbendin arkasına saklanmış, alev alev.
1. Güneş sanki buğulu bir tülbendin arkasına saklanmış, alev alev.
2. Yaşlı, nemli
1. Hüseyin Ağa, aşağıda koruk sıkmış, buğulu bardaklarla geldi.
1. Hüseyin Ağa, aşağıda koruk sıkmış, buğulu bardaklarla geldi.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Süzgün, dalgın bakışlı olan (göz)
1. Buğulu gözlerinde o eski yakamozlar parladı.
1. Buğulu gözlerinde o eski yakamozlar parladı.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Dokunaklı, pes (ses)
1. Buğulu bir sesi var. Ben böyle sese biterim.
1. Buğulu bir sesi var. Ben böyle sese biterim.