bol bol, bol bolamat, bol bulamaç, bol kepçe, bol keseden, bol paça, eli bol, gönlü bol
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı
1. Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm.
1. Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm.
2. Nicelik bakımından olağandan veya alışılandan çok, kıt karşıtı
1. Demek ki zeytinin bol ve ucuz olduğu bir yerdeymiş.
1. Demek ki zeytinin bol ve ucuz olduğu bir yerdeymiş.