1. -i , -i , -i , -i , Yiyecek ve içeceğini sağlamak
1. Okulun artıklarıyla otuz kişiden fazla insan besliyorduk.
1. Okulun artıklarıyla otuz kişiden fazla insan besliyorduk.
2. Yedirmek
1. Pembe ekmekler kızartacak, üstlerine tereyağı, reçel, havyar sürecek, onu eliyle besleyecekti.
1. Pembe ekmekler kızartacak, üstlerine tereyağı, reçel, havyar sürecek, onu eliyle besleyecekti.
3. Semirtmek
4. Eklemek, katmak, çoğaltmak
1. Ateş zayıfladıkça besliyor, ateşe gömdükleri mısırlar piştikçe misafirin eline tutuşturuyorlardı.
1. Ateş zayıfladıkça besliyor, ateşe gömdükleri mısırlar piştikçe misafirin eline tutuşturuyorlardı.
5. Bir şeyi korumak veya sağlamca durmasını sağlamak için çevresini veya altını desteklemek, doldurmak, pekiştirmek
1. Bacaklarımızın altını iki sabun çuvalı ve atların yem torbalarıyla besleyerek sırtüstü yattık.
1. Bacaklarımızın altını iki sabun çuvalı ve atların yem torbalarıyla besleyerek sırtüstü yattık.
6. Yetiştirmek
1. Herkes kanarya, kedi, köpek beslemez ya!
1. Herkes kanarya, kedi, köpek beslemez ya!
7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir duyguyu gönülde yaşatmak
1. Uzun müddetten beri şiddetle beslediği bir histi.
1. Uzun müddetten beri şiddetle beslediği bir histi.
8. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Maddi yardım yapmak, desteklemek