ağır ağır, ağır aksak, ağır araç, ağırayak, ağırbaşlı, ağırcanlı, ağır ceza, ağır ceza mahkemesi, ağır çekim, ağırelli, ağır ezgi, ağır hapis cezası, ağır hasta, ağır hava, ağır hidrojen, ağır iş, ağırkanlı, ağır kayıp, ağır kusur, ağır küre, ağır makineli, ağır para cezası, ağır sanayi, ağır sıklet, ağır söz, ağır su, ağır top, ağır uyku, ağır vasıta, ağır yağ, ağır yara, eli ağır, eline ağır, uykusu ağır, yarı ağır sıklet
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tartıda çok çeken, hafif karşıtı
1. Kurşun, ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır.
1. Kurşun, ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır.
2. Çapı, boyutu büyük
1. Ağır top.
1. Ağır top.
3. Yavaş
1. Adam ağır adımlarla gelip masanın başına geçiyor.
1. Adam ağır adımlarla gelip masanın başına geçiyor.
4. Yoğun
1. Evin sofasına girer girmez kendisini ağır bir duman karşıladı.
1. Evin sofasına girer girmez kendisini ağır bir duman karşıladı.
5. Fiziksel sebeplerden dolayı güç işiten (kulak)
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Değeri çok olan, gösterişli
1. Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan'ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi.
1. Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan'ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi.
7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çetin, güç
1. Denizcilik tarihinin en ağır sorumluluklarından birini üzerine alıyordu.
1. Denizcilik tarihinin en ağır sorumluluklarından birini üzerine alıyordu.
8. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ciddi
9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sıkıntı veren, bunaltan
10. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı
1. Kızmıştım, Keziban'a söylenecek şöyle ağır bir söz arıyordum.
1. Kızmıştım, Keziban'a söylenecek şöyle ağır bir söz arıyordum.
11. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ağırbaşlı, ciddi
1. Bu, on dokuz yaşında ufak tefek bir kızdı fakat otuz yaşındaki bir insandan daha ağırdı.
1. Bu, on dokuz yaşında ufak tefek bir kızdı fakat otuz yaşındaki bir insandan daha ağırdı.
12. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Keskin, boğucu (koku)
1. Bu koku, en hafif rüzgârla burnu kuvvetli bir adama uzaktan kendini hissettirecek kadar ağırdır.
1. Bu koku, en hafif rüzgârla burnu kuvvetli bir adama uzaktan kendini hissettirecek kadar ağırdır.
13. Kısık, alçak
1. Ağaya pek duyurmak istemeyen ağır bir sesle kulağıma eğildi.
1. Ağaya pek duyurmak istemeyen ağır bir sesle kulağıma eğildi.
14. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Davranışları yavaş olan
15. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sindirimi güç (yiyecek)
1. Ağır bir yemek.
1. Ağır bir yemek.
16. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Ağır sıklet
1. Yıllarca ağırda güreşti.
1. Yıllarca ağırda güreşti.
17. zarf , zarf , zarf , zarf , Yavaş bir biçimde
1. Cüneyt Bey sözlerini tartıyormuş gibi ağır söylüyordu.
1. Cüneyt Bey sözlerini tartıyormuş gibi ağır söylüyordu.